Korku oyunlarıyla arasında mesafe olan birisi olarak korku oyunlarının bu “Lovecraftian” tarzlarına hayranım. Korku oyunu oymayı pek tercih etmem fakat edecek olursam Outlast gibi dümdüz bir korku temasındansa Lovecraftian tarzı her zaman birinci önceliğim olacaktır. Lovecraftian terimini ilk kez duyanlar için kısaca özetlemek gerekirse H.P. Lovecraft isminde ki yazar abimizin beyninden çıkmış olan fantastik dünya ve hikayelerin baz alarak geliştirilen bir tür dersek sanırım uygun olacaktır. Kendisinin kitaplarını korku ve kurgu okurlarına gerçekten tavsiye ederim. İnsan “yahu bunu nerden düşündün be adam” demeden duramıyor. Lovecraft'ı anlatmaya belki başka bir dosyamızın konusunda devam ederiz. Şimdi oyunumuza geri dönelim.
Siz değerli okurlarımız için şöyle bir tanımla ile kafanızda The Sinking City’i canlandırmaya çalışmanın yerinde olacağını düşünüyorum; L.A. Noire + Call Of Cthulhu + Açık dünya = The Sinking City. Dedektiflik ve gizem türünde oyun severler için çokça yeterli olduğunu düşünüyorum.
1920’li yıllarda Massachusetts Oakmont şehrinde gizemli bir sel meydana gelir. Bu sel sonucunda denizlerin engin derinliklerinden yerel halkı korkuya boğan yaratıklar gelmeye başlar. Oyunda eski bir deniz kuvvetleri dalgıcı ve hali hazırda özel bir araştırmacı olan Charles W. Reed isminde ki karakteri canlandırıyoruz. Halkın bulunmak dahi istemediği yerlerde volta atıp olayı araştırırken gerçeğin ne olduğunu bulmaya çalışıyoruz.
Şimdi gel gelelim neden bu oyun yılın en iyi korku oyunu olmayı hak ediyor sorusunun cevaplarına. Öncelikle bu aynı zamanda bir dedektiflik oyunu olduğu için suç mahallerini araştırmak, bulgu toplamak gibi bir çoklarımızın aşina olduğu standart özellikler bu oyunda da mevcut. Şehrin derinliklerine indikçe gizli bir tarikatın ritüellerine, duvarlarda sizi yönlendiren yazılara şahitlik ederken oyunun içine çekilmemek içten bile değil. Bunlar sizi etkilemeye yetmemiş olabilir, normal dedektiflik oyunu işte diye düşünebilirsiniz. Peki ya oyunda “zihin gözü” diye tabir edilen bir özellik vasıtası ile hayaletlerle konuşabileceğinizi, geçmişe gidip orda neler olduğunuda araştırabileceğinizi söyleseydik? Bu da yetmedi mi? O halde Sherlock dizisini izleyenlerin pekte yakından aşina olduğu “Zihin Sarayı” tekniğinin de oyunun ilerleyen kısımlarında özellik olarak karakterimize ekleneceğini, soruşturma boyunca bulmuş olduğunuz ipuçlarını bu sekme altında birleştirerek farklı şekillerde soruşturmayı aydınlatabileceğinizi söylesek? Nasıl ama? Oldu şimdi değil mi? Oynanış çeşitliliği kesinlikle muhteşem.
Aynı zamanda oyunun biraz acımasız olduğunu söyleyebiliriz. Normalde görev bazlı oyunlarda mesela GTA gibi bir görev birden fazla fazdan oluşuyorsa her fazı bitirip bir yenisine başlarken oyun size harita üzerinde ve yazı olarak yapmanız gerekeni veya gitmeniz gereken yeri gösteriyor. The Sinking City’de kesinlikle böyle bir durum söz konusu değil. Kendi toplamış olduğunuz bulgular doğrultusunda kendi yolunuzu kendinizin çizmesi gerekiyor. Bu oyunu zorlaştıran bir etmen gibi gözüksede gerçekçiliğin arttırılması açısından muhteşem bir özellik diyebiliriz. Ayrıca tüm bunlar için de oyunun zengin bir açık dünyaya sahip olduğunu da belirtelim ki “yahu ne olacak, zaten dedektiflik oyunu, gidebileceğin, yapabileceğin şeyler kısıtlı” diye düşünen arkadaşlarımıza konunun önemini vurgulayabilelim.
Oyunun öyle bir atmosferi var ki sizi resmen bunaltabilir. Hava kapalı ve kasvetli, şehrin çeşitli yerleri sular altında ve bir bot vasıtası ile ulaşım yapmanız gerekiyor. İnsanların davranışları tuhaf ve sürekli bir şeylerden işkillenmenize sebep olabiliyor. Yapımcı kesinlikle Lovecraftian tarzını en mükemmel şekilde yansıtmaya ant içmiş olsa gerek.
Oyunun dövüş mekanikleri yerlerde. Genellikle düşmanı gördün kaç veya sinsice yok et üzerine kurulu. Bir dedektiflik oyunundan da bu beklenir zaten. Ancak yeri geldiğinde düşmanın üzerine hamle yapmak veya göğüs göğse çarpışmak gibi bir iki tane de olsa ufak eklentiler olsa bize kalırsa oynanışı daha da çeşitli hale getirebilirdi.
Sonuç olarak sizi iğrendirecek, korkutacak, bunalıma sokup gerecek, ani küfürler etmenize sebep olacak bir oyun arıyorsanız The Sinking City tam size göre. Oynanışın standart korku ve dedektiflik oyunlarından farklı oluşu ve zengin atmosferinin sizi tatmin edeceğinden şüpheniz olmasın.